NAHL 75 |
ضَرَبَ
اللّهُ
مَثَلاً
عَبْداً مَّمْلُوكاً
لاَّ
يَقْدِرُ
عَلَى
شَيْءٍ
وَمَن رَّزَقْنَاهُ
مِنَّا
رِزْقاً
حَسَناً فَهُوَ
يُنفِقُ
مِنْهُ
سِرّاً
وَجَهْراً هَلْ
يَسْتَوُونَ
الْحَمْدُ
لِلّهِ بَلْ
أَكْثَرُهُمْ
لاَ
يَعْلَمُونَ |
75. Allah şöyle bir
örnek verir: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının mülkiyetinde bulunan bir kul
ile kendisine tarafımızdan güzel bir rızık verip de ondan gizli ve açık infak edip
duran kişiyi. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Hamd Allah'ındır. Ama onların çoğu
bilmezler.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:
1- Müşriklerin Sapıklıklarına Dair Bir
Örnek:
2- Kölenin Mülk Edinmesi:
3- Kölenin Hanımını Boşama Yetkisi:
4- Rızkın Mahiyeti:
5- Eşit Olmayan Örnekler ve Müşriklerin
Cahilliği:
1- Müşriklerin
Sapıklıklarına Dair Bir Örnek:
"Allah şöyle bir
örnek verir" buyruğu ile Yüce Rabbimiz, müşriklerin sapıklıklarına dikkat
çekmektedir. Bu buyruk, kendisinden önce geçen Yüce Allah'ın, üzerlerindeki
nimetleri ile ilgili açıklamaları ve tapındıkları ilahlarının bunları
yapamadıklarına dair buyrukları ile, tam bir ahenk içerisindedir.
"Allah şöyle bir
örnek verir" yani, şöyle bir benzetmede bulunur. Sonra, bu örneği
sözkonusu ederek şöyle buyurmaktadır: " ... başkasının mülkiyetinde
bulunan bir kul." Yani size göre, başkasının mülkiyeti altında bulunan ve
kendi işi namına hiçbir şeye güç yetiremeyen bir köle ile kendisine güzel rızık
verilmiş hür kimse bir olmadığı gibi, işte Ben de bu putlarla bir olmam.
Bu ayet-i kerimede misal
gösterilen, bu nitelikte başkasının mülkiyetinde bulunan ne mal bakımından, ne
de kendi işini görmek açısından, hiçbir şeye güç yetiremeyen ve efendisinin iradesi
ve emri altında bulunan bir köledir.
Ayet-i kerimede bütün
kölelerin bu nitelikte olmaları gereği anlaşılmamalıdır. Çünkü, olumlu cümle
içerisinde gelen nekire (belirtisiz isim) önceden de geçtiği gibi, dil
bilginlerince kapsayıcılığı gerektirmemektedir. Sadece bir tek kişiyi ifade
eder. Eğer bu nekire, emir yahut nehiyden sonra gelir veya bir mastara izafe
edilmiş ise, o takdirde şayi' (yaygın) genel bir anlam ifade eder. Mesela bir
kimse: Bir adamı azad et ve hiçbir adamı da hakir düşürme ifadesinde nekire,
emir ve nehiyden sonra gelmiştir. Mastar ise, bir köle azad etmek terkibi
gibidir. O bakımdan, hangi köleyi azad ederse, bu hitabın sorumluluğunun dışına
çıkmış (emri yerine getirmiş) olur ve böyle bir durumda bundan istisna
yapılırsa sahih olur.
Katade der ki: Bu,
mü'min ve kafire dair bir örnektir. Katade, bu açıklamasıyla, başkasının
mülkiyetindeki kölenin, kafir olduğu kanaatini ortaya koymaktadır. Çünkü böyle
bir kafir, yaptığı ibadetten ahirette hiçbir şekilde fayda görmeyecektir. Diğer
taraftan, "kendisine tarafımızdan güzel bir rızık verip de ... "
buyruğunda da mü'minin kastedildiğini kabul etmektedir. Ancak, birinci görüş
tevil bilginlerinin çoğunluğunun kabul ettiği görüştür.
el-Asam der ki: Burada
başkasının mülkiyetindeki köleden kasıt, kimi hallerde efendisinden daha güzel
bir yaratılış ve daha güzel yüze sahip olabilen ve bununla birlikte efendisinin
önünde zilletle boyun eğen, ancak efendisinin izin verdiği şeylere güç
yetirebilen bir kimsedir. İşte, Yüce Allah misal vermek üzere bunu
zikretmiştir. Yani, sizin ve kölelerinizin hali bu olduğuna göre, nasıl olur da
cansız taşları Yüce Allah'a, yaratmasında ve O'na ibadette ortak kılıyorsunuz?
Halbuki bu taşların aklı da ermiyor, hiçbir şey de işitmiyorlar.
2- Kölenin Mülk Edinmesi:
Müslümanlar, bu ayet-i
kerime ile bundan öncekinden, kölenin, mülkiyet konusunda hürden daha aşağı
mertebede olduğunu ve mülkiyetine verilecek olsa dahi, hiçbir şeye malik
olamayacağını anlamışlardır. Irak bilginleri derler ki: Kölelik, mülkiyete aykırıdır.
O bakımdan köle, hiçbir durumda hiçbir şeye malik olamaz. Yeni mezhebinde
Şafii'nin kabul ettiği görüş budur. el-Hasen ve İbn Sirin de böyle demişlerdir.
Onlardan kimisi de şöyle
demiştir: Köle mülk edinmekle birlikte mülkiyeti nakıstır. Çünkü, efendisi ne
zaman isterse mülkiyetindeki şeyi ondan alabilir. Bu, Malik'in ve ona tabi
olanların görüşüdür. Şafii'nin kadim mezhebindeki görüşü de, Zahiri mezheb
bilginlerinin görüşü de budur. Bundan dolayı bizim (Maliki mezhebine mensup)
ilim adamlarımız şöyle demişlerdir: Zekat, keffaretler gibi mali ibadetler,
efendisinin hizmetini kesmesini gerektiren hac, cihad ve buna benzer bedeni
ibadetler köleye vacib değildir.
Bu meselenin faydası
şudur: Kölenin, efendisi köleye bir cariyeyi mülk olarak verecek olursa, köle
de kendi mülkü olarak o cariye ile ilişki kurabilir. Köleye efendisi, kırk
koyunu mülk olarak verecek olup da üzerinden bir yıl geçecek olursa, o
koyunların zekatını vermek efendiye vacip değildir. Çünkü bu koyunlar
başkasının mülküdür. Kölenin de zekatlarını vermesi gerekmez. Çünkü kölenin
mülkü istikrarlı bir mülkiyet değildir.
el-Iraki der ki: Kölenin
bu durumda cariye ile ilişki kurması caiz olmaz. Zekat ise önceden olduğu gibi
nisab miktarı malda efendiye aittir. Her iki kesimin lehine de bu meselenin
delilleri hilaf (mezhepler arası görüş ayrılıkları, mukayeseli mezhepler
hukuku) kitaplarında ele alınır. Bizim lehimize en açık delil, Yüce Allah'ın:
"Allah siziyaratan, sonra size rızık veren ... dır.'' (er-Rum, 40)
buyruğudur. Burada Yüce Allah, rızık ve yaratma bakımından hür ile köleyi
birbirine eşit kılmıştır. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Kim, malı
bulunan bir köleyi azad ederse ..." Burada görüldüğü gibi, Hz. Peygamber
malı köleye izafe etmiştir. İbn Ömer de, kölesinin kendi malından odalık
edindiğini görür ve bu yaptığını ayıplamazdı. Rivayete göre de İbn Abbas'ın bir
kölesi, hanımını iki talak ile boşayınca, İbn Abbas ona; mülkiyeti gereği
(cariye olarak) onu geri almasını emretmişti. İşte bu da kölenin elinde bulunan
şeylere malik olabileceğine ve efendisi ondan almadığı sürece, malikin kendi
mülkündeki tasarrufları gibi tasarruf ta bulunabileceğine bir delildir.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
3- Kölenin Hanımını
Boşama Yetkisi:
Bazı ilim adamları, bu
ayet-i kerimeyi kölenin boşama yetkisinin efendisinin elinde olduğuna ve
cariyenin satılmasının da onu boşamak demek olduğuna delil göstermişlerdir.
Bunu delil gösteren ilim adamları, Yüce Allah'ın:
"Hiçbir şeye gücü
yetmeyen" buyruğuna dayanırlar ve şöyle derler: Bu buyruğun zahiri,
kölenin hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini ifade eder. Ne mülk edinebilir, ne de
başka birşey. Bu buyruk umumidir ve öyle kalmıştır. Ancak bunun hilafına
delalet eden bir delilin bulunması hali müstesna. Ama bizim, İbn Ömer ve İbn
Abbas'tan naklettiğimiz hususlar bu konuda tahsis bulunduğuna delildir.
Doğrusunu en iyi bilen Yüce Allah'tır.
4- Rızkın Mahiyeti:
Ebu Mansur
(el-Maturidl), akidesinde şöyle demektedir: Rızık, gıdalandıran ve
gıdalandırmayı gerçekleştiren şeydir. Bu ayet-i kerime ise, böyle bir tahsisi
reddetmektedir. Aynı şekilde Yüce Allah'ın: "Ve onlara verdiğimiz
rızıklardan infak ederler'' (el-Bakara , 3) ile "Size verdiğimiz rızıktan
infak edin'' (el-Bakara, 254) buyrukları ve benzeri buyruklar da böyledir. Yine
Hz. Peygamber'in: "Benim rızkım mızrağımın gölgesi altında yaratıldı"
hadisi ile: "ümmetimin rızıkları atlarının toynaklarında ve mızraklarının
sivri uçlarındadır" hadisi de böyledir. Ganimet bütünüyle rızıktır.
Kendisinden yararlanılması sahih (mümkün) olan herşey bir rızıktır. Rızkın bir
takım dereceleri vardır. En üst derecesi gıda olarak besleyici olanıdır.
Resulullah (s.a.v.) şu hadis-i şerifinde de yararlanma yollarını şöylece
zikretmektedir: "Ademoğlu, malım malım, der. Acaba yiyip de tükettiğin,
yahut giyip de eskittiğin, ya da tasadduk edip de (Allah nezdinde) geçerli ecir
olarak bıraktığın şeyden başka senin malın var mıdır?"
Binek ve benzeri şeyler
de giyimin kapsamına girer. Muhaddislerin sözleri arasında sema, -yani hadis
dinlemek- bir rızıktır, denilmektedir ki, bu da doğrudur.
5- Eşit Olmayan
Örnekler ve Müşriklerin Cahilliği:
"Kendisine
tarafımızdan güzel bir rızık verip de ... " buyruğunda sözü edilen mü'min
kişidir. Kendi şahsı hakkında ve malında Allah'a itaat edendir. Kafir ise, itaat
uğrunda hiçbir harcamada bulunmadığından dolayı hiçbir şeye sahip olamayan köle
gibidir ...
"Bunlar hiç eşit
olurlar mı?" Eşit olmazlar demektir. Burada "Bunlar hiç eşit olurlar
mı?" diye buyurup (tesniye olarak): "Hiç ikisi eşit olurlar mı?"
diye buyurmaması, az önce geçen: "Kişi" lafzının durumu
dolayısıyladır. Çünkü bu kelime müphem bir isimdir. Hem tekil, hem tesniye, hem
çoğul, hem müzekker, hem müennes için kullanılabilir.
Yüce Allah'ın: "
... başkasının mülkiyetinde bulunan bir kul" buyruğu ile "kendisine
... bir rızık verip" ifadeleri ile, cinste şuyu' kastedilmiştir. (Yani, bu
türden olan bütün insanlar bir olamazlar).
"Hamd Allah'ındır.
Ama onların çoğu bilmezler." Hamde layık olan, hamdi hak eden yalnızca
O'dur; O'nu bırakıp tapındıkları putlar ve varlıklar değildir. Zira putların,
onlar üzerinde herhangi bir nimet ve ihsanları, herhangi bir iyilikleri yoktur
ki, bundan dolayı onlara hamd edilsin. Eksiksiz hamd, yalnız Allah'ındır, çünkü
nimet verip yaratan O'dur.
"Amaonların"
müşriklerin "ÇOğu" hamdin, Yüce Allah'a ait olduğunu ve bütün
nimetlerin O'ndan geldiğini "bilmezler." Burada hepsi kastedilmekle
birlikte "çoğu"nun sözkonusu edilmesi, umum kastı ile kullanılan
hususi bir ifade olması dolayısıyladır.
Hayır, insanların çoğu
bunu bilmezler anlamındadır. Çünkü insanların çoğu müşriktir, diye de
açıklanmıştır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN